27 Eylül 2015 Pazar


Çıkmaz sandığım yolun sonunda tanışmıştık onunla. Gri şehrin benim için daha da rengini yitirdiği bir dönemde, gülüşüyle aydınlatmıştı dünyamı. Kocaman bir adam olmasına rağmen ufacık bir çocuk kadar yaramazdı. Dur durak tanımazdı. Enerjisi hiç kaybolmazdı.

 Olumsuzlukları daha çok gördüğüm o süreçte, onun her şeye olumlu yaklaştığını fark etmiştim.
Mutluluklarını büyüttüğünü, acılarınıysa çoktan öldürdüğünü...
Bir sırrı olmalıydı. Her şeye böylece güzel yaklaşmasının altında, onu derinden sarsan bir acısı olmalıydı.

Sormadım uzun bir süre, soramadım. Nice şeyler duysam da, onun yarasını kanatmaktan korkup yanaşamamıştım..

Onu tanıdıkça dünyanın daha da yaşanılabilir bir yer olduğuna inanmaya başlamıştım. Gri dediğim şehir renklenmeye, gözümün önünde pembeler uçuşmaya başlamıştı. Ve işin en tuhaf kısmı, ondan bir dakika bile ayrı kalmak istememeye başlamıştım.

 Bencillikti yaptığım. Bilsem de kendime engel olamamıştım. Bir çözümü olmalıydı. Ya ellerim ellerine yapışmalıydı ya da günün yirmi beşinci bir saati olmalıydı. Tabi ki ikisi de mümkün olmamıştı.

 O hayatıma girdikten kısa bir süre sonra, kilometrelerce uzaklara gitmişti benden. Keyfi değil, bazı mecburiyetlerden. Gidip gidip gelecekti şehrime biliyordum ama bir dakikayı bile ayrı geçirmek istemezken, aylarca ondan uzak olma fikri çıldırtmıştı beni.
Elden ne gelir?.. Kabullenmeyi denemiştim. Her sesini duyduğumda yutkunup, dolan gözlerimi silmiştim. O anlamasın diye şebekliğe vurup hep konuyu değiştirmiştim.

Aylar ayları kovalayıp ilk döndüğünde şehrime, sıkıca sarılmıştım ona. Sanki hiç gitmemişti, hep şehrimde yanımdaymış gibiydi. Koklaya koklaya, kemiklerini çıtlatırcasına sarılmıştım ona. Bıraksalar bir ömür öylece asılı kalabilirdim boynunda.

Yorgundu. Belli etmemeye çalışsa da, içindeki çocuk yorulmuştu. Hep bir yere koşturmaktan , her gelişinin sonunda vedalaşmaktan yorulmuştu.

Temelli döndüğünde şehrime, bayram havası vardı benim için. Gitmeyecekti bir daha. Ayrı düşmeyecekti yollarımız hiçbir zaman. İstediğimde görebilecektim onu, doya doya sarılabilecektim.

 Uzun süre ayrı kaldığı gri şehre tekrar dönüşü beklediğim gibi olmamıştı. Başka telaşlar sarmıştı içini. Başka korkuları vardı. Büyüdüğü bu şehre sil baştan alışmak zorundaydı.

 Yüreğimi ardıma koymadan destek olmayı seçmiştim ona. Yorgunluğu geçecekti. İçindeki çocuk tekrar alevlenecekti.

 Günler günleri kovalamıştı. Şehrime renk katan adamın ruhuna ulaşmak zorlaşmaya başlamıştı.
Kavga etmeye başlamıştık.  Her kavganın ardında en fazla 5 dakika dayanabilirdik küs kalmaya. Sarılırdık,arardık.

 Sevgisinden hiç şüphe etmemiştim. Sevgimden hiç şüphe etmemişti. İlgi beklediğimizi anlatan triplerimiz olmuştu sadece. Onlarda uzun sürmemişti.

Çok sevmenin getirdiği aydınlıkların dışında bir de karanlığı var. Çok sevince, çok sevilince özel hissetseniz de kendinizi yeri geldiğinde çok değersizmiş gibi de görebiliyorsunuz kalbinizi.

 Kalbinize sığdıramadığınız bir adamın, çok sevmekten yorulduğuna şahit oldunuz mu hiç? Hayatındaki aksilikler onu kovalarken ve bir düzen oturtmaya çalışırken sizi de kanattığını hissettiğiniz oldu mu hiç?

 Benim olmuştu. Hiçbir zaman pes etmeme rağmen, onun hayata dair yorgunluğunu canlı canlı izlemiştim. Elini tutarken korktuğunu, gözlerime bakarken yorgunluğunu hissetmiştim. Benden yana değildi, bilmiştim. Ama onun bu yorgun hali, bana iyi gelmemişti.

 İnadına inatla karşılık verip her defasında şebekliğe vurarak düzeltmiştim arayı. Onun inadı benimkinden kuvvetliydi.

'' Sevmiyor mu artık?''diye düşünürken çoğu kez çimdik atmıştım kendime. Böyle düşünerek ona haksızlık ettiğimi düşünmüş , çoğu kez kızıp kendime, durduk yere onu sevdiğimi söylemişimdir hep.

 Her hikâyenin bir sonu olduğu gibi, bizimkisinin de bir sonu oldu.
Ona iyi gelmediğimi düşünmeye başlamış, çıkmaya karar vermiştim hayatından. İstediğim bu değildi. Sadece ''dur'' demesini beklemiştim. Unuttuğum tek şey, onun gururunun bana asla ''dur'' demesine izin vermeyeceğiydi..

 Bir kadın gitmek istediği için gidiyorum demez. Ve niyeyse hiçbir adam bunun gerçekliğini bilmez. Sevse de dur demez, tutup da kolundan sinesine çekmez.

 Nitekim  o da dememişti... Beklentilerimin gözlerimden akıp gitmesini izlerken, ruhumun daralması en beteriydi. Susmuştum. Hayal kırıklarım kalbime ince ince batarken, sessiz çığlıklarımı etrafa savurmuştum. Saatlerce uyumuştum, uyandığımda her şeyin bir kabus olmasını dileyerek. Ve her saatin sonunda gerçekliğine uyanır olmuştum.

 Yapacak çok şeyimiz vardı daha. Gideceğimiz çok film, oynayacağımız çok oyun, içeçeğimiz çok kahve, uyanacağımız çok sabahımız vardı birlikte. Olsa olsa rüyalarda kavuşurduk artık. 3 saniyeyi saatlermiş gibi anca rüyalarımızda yaşardık.



 ''Sevmiyormuş'' demek ki diyeceksiniz. Demeyin.
Yerimde olsanız anlardınız. Onca dediğim aksiliğe rağmen, ben hayatımda bu kadar güzel sevilmemiştim. ''Dur'' demesini beklerken gitmemi seyretse de, ben hayatımda hiç kimsenin gözlerinde ''kal'' denmesini izlememiştim...